14:25 -
No comments


hikaye
"Kahire!" diye bağırdı gri gözlü muavin. On altı saat uyumuştum, altı saat koştuktan sonra. Pasaportum olmadığını farkeden polis eski bir koşucuydu. Televizyonda gördüğümü söylemem bile işe yaramadı. Neyse ki kısa mesafe koşucusuydu zira etrafımda üç buçuk duvar ve demir parmaklıklar yerine insanlar vardı. Çok insan. Sesler, kokular ve çöl. Alabildiğine çöl.
Burada tanıdığım kimse yoktu. Dünyada tanıdığım on kişi vardı. Babam, kendim, beş ceset ve üç adam. Silah, uyuşturucu ve kıyafet satıcıları. Kadınları tanımam, tanıdıklarım da ölüler. Bir gün zombi olursam diye aklımda tutuyorum isimlerini. Hepsi denizde. Islak.
Bu oyunda bana çok yer vardı. En önden. Reddettim. Oynamadım. Önüme çıkan her şeyi öldürdüm. İnsanlar hariç. Çoğu. Kaybetmeyi bir ödül saydım kendime. Vazgeçmeyi de hedefim yaptım. Hedefi tam on ikiden vurup büyük ödülü aldım. Gizlice. Uykumda. Sonra sakladım. Sağ baldırımda açtığım dört birimlik çukura. Birim zira hangi ülkede olduğumu hatırlamıyorum. Cetvellerin üzerindeki çizgilerden başka okuyacak bir şeyim yok. Belki paraları okurum.
Herkesten çok okudum, şimdi hepsini unutmaya kalkıyorum. Kolay yapıp zor bozduğum tek şey öğrenmek. O kadar bıktım ki insanların her şeyi bilmelerinden, rüyamda kulaklarımı kestim. Ölürsem duymamayım diye. Ölürsem gürültü yapanı öldürürüm diye. Ben öldüm, bu çukura başkasını da çekmeyeyim diye. Uykumda çok iyi bir adamım.
Bulunduğu kabın şeklini alabilen her şeyi yutarken bir şeyler öttü. Çok sesli bir orkestra içinde bulunduğum yaylı döşeğin altına saklanmış, bana Mozart'ın ırkdaşarımın adına yazdığı melodiyi metal aletlerle tercüme etmeye çalışıyordu. Dünyanın en ucuz oteli olan bu çöplüğün ücretini resepsiyonisti döverek öderken yerde gördüğüm ışıklı makinenin bu kadar yetenekli bir müzisyen olduğunu düşünmemiştim.
Üzerine artık tutmayan ellerimin bilekleriyle bastığım makineden çıkan ses dünyanın en korkunç sesiydi. Evrenin de. Gezegenlerin. Çünkü onun sesiydi. Kalın, t'leri alabildiğine düz ve vurgusuz ama tam tersine s ve z'leri yarış arabaları gibi sürtüşmekte. Eğer ses tellerinden bir alet olsaydı kontrbas olurdu. Ve korlu filmerinin müziklerinde kullanılırdı. Kendisi de bir korku filmiydi. Her şey onun yüzünden olmuştu. İngiltere ve Türkiye arasında bir köprü olsaydı onun adını koyarlardı. Sadece iki dil bilirdi. Doğduğu yerdeki insanları anlamaz, onları yabancı bilirdi. O doyduğu yerlere ait olanlardan değil oralara sahip olanlardandı. Adı tek harfti. Yirmi beş yaşında doğmuştu. Ve gördüğüm en hareketli ölüydü. Tanıdığım tek zombiydi. Sadece ruhu ölmüştü, yirmi beş yaşında.
0 yorum:
Yorum Gönder