28 Haziran 2014 Cumartesi

13:40 - No comments

tumblr

merhaba dostlar.
artık buralardan yavaşça taşınıyoruz.
büyük işler vs burada olacak
ama ufak şiirleri denemeleri yeni bir sitede şeyedeceğim.
bkz; http://feelin-glad.tumblr.com
vallahi sadece temaya tav oldum.

8 Haziran 2014 Pazar

07:59 - No comments

şiir

uçan arabalar

büyüdünüz elbet
dünyayı ikiye bölecek kadar yaşlandınız
bir gün başlayacağız
ya topyekün delirteceğiz bu dünyayı
ya da taşınacağız
çok uzak bir semtte
çok çirkin bir apartmana
ama sensizken
ne devrimlerin tadı var
ne de halkların kardeşliğinin
dikta yönetimi birkaç kurşun sıksa ne fark eder
ya da burjuvazi uçan arabalar icat etse
canımı ne kadar yakar?

saat de geç oldu
kaç gibi gelirsin?

yüksek gerilim

sabah bize uzaktır
biz tırnaklarımızı taşlarla ölçerken
ya da birkaç bite okumayı öğretirken
çamurdan sanatımızdan kaçtınız
balık kokusu bile
sizi korkutur oldu

yanan bir evdir korkunç olan
içindeki kazakların tutuşması
ya da kazağın içindekilerin
kaç yaşında olması
pek umurunuzda değil gibi duruyor

şimdi bize röveşata vurmayı öğretmeyin
burnumuzdan çıkandan korkmayın
ama çok güzel küfür ederiz
gece bize de tehlikelidir
çünkü siz geceye
ve hatta akşamüstüne
iyice korkarak çıkar oldunuz

bari yıldızlarımızı bıraksaydınız
trafodan güneşlerinizle
her yere kurukafalar altına
sert puntolarla
ölüm tehlikesi kazıdınız

artık gidin
çünkü sizler hep korktunuz
ve gün öyle bir gelecek ki
korkuyu da faşistlere özgü kılacağız!

25 Mayıs 2014 Pazar

11:53 - No comments

şiir

zarar

haşarı bir yusufböceği gibi günler
hiçbir şey işe yaramaz oldu
ellerim bomboş
savaşımın son zerreleri
uçan birkaç tesadüften ibaret
oysa hayat
oysa dünya ne kadar
bir ve faniydi

yolumuz uzun zannettik
arkamızdaki ağaçları sayarken
birden göğe bakmayı unuttuk
şimdi bir gecede asılı kaldık
iler-tutar yanı yoktur gecenin
ne yapsa zarardır gece
gecede ne yapılsa külliyen zarar

sahi
haşarı bir yusufböceği
habitatı devam ettirmekten
başka neye yarar?



benim

kalanındır yolculuklar
uçanındır yeryüzü
körlerindir renkler
unutanındır anılar
ateşindir denizler
benimsin

20 Mayıs 2014 Salı

12:33 - No comments

soma şehitleri için bir şiir kurma çalışması

karanlık tünelin ucundayım 
ağlayın, anneler
birkaç gün yas ister cansız ellerim
ama ne olur üşümeyin 
hırkasız gelmeyin mezarıma
ve ne olursa olsun
bu karanlık çok sıcak
korkmayın

kapkara yüzümden korkmayan çocuklarım
en çok sütten çıkmış
bembeyaz suratlardan korkun
zira onların yüzleri artık
yerin bilmem kaç metre altında
birkaç kara tozun arasında

9 Mayıs 2014 Cuma

14:21 - No comments

şiir


beyaz devrim

mesela ikimiz bir devrim yapsak biraz sürecek bir ekonomik düzen yerine sonsuz sevişmeyi icat etsek ve biz en çok biz sistemimizi yıksak gel mesela büyük bir fabrika kurmak yerine artık isteyen her çocuğun büyüyüp adam olduğu bir evren kursak kendimize inadına paralel olmayan mesela dişlinin en ufağının arasına bir çekirdek kabuğu atsak ve durana kadar bütün saatler seninle birkaç saat daha şarkı söylesek mesela işçiler birleşmeden bütün patronları intihara sürüklesek sonra kan dökmeden bembeyaz bir bayrak bulsak kendimize mesela biz mesela biz sadece şiir ve şarkıdan oluşan beyaz bir devrim yapsak

13 Nisan 2014 Pazar

11:42 - No comments

beyaz karga



iyi geceler. beyaz karga adında yeni bir öykü yayınlayacağım. felsefi bir kafka kurgusu olacak. part part kanserli bir şekilde uğraştırmayacağım şlak diye buradan yayınlanacak.

diğer hikayeye de -köprü- kalemim kurudu açıkçası. bir sürü parça parça paragraf var ancak joker'in origini gibi bir türlü birleşmiyor. güzel bir şey ortaya çıkacak ama. uzatacağım bu işi. kitaba yolu var.

sevgiler.

edit; aklımda ingilizcesini de gömçürme fikri var, zamanım olursa öyle bir şekil de yapacağız.

10 Nisan 2014 Perşembe

13:05 - No comments

şiir

yıldız

arkasından ağladığın binlerce yüzün var
senin saydığın bütün tepelere
yollardaki çizgilere
beyaz ve kirli çizgilere
dünyalar kadar kinin var

korkuyorsun
yolculuktan
beklenmemekten ya da

bir denizi aşmaktan korkar insan
bin denizi aşıp geldim
sonu yoktu ya da vardı
aynıydı ki sonuçlar
ışıklar bile yanmadı

bizim artık hiçbir şeyimiz yok
bizim parlayan yıldızlarımız dahi
arkalarını dönmüş
sönüyorlar
arkasını dönen her şey
söner mi?

yüzüme bak
çünkü sen dönersen
geriye ya da arkana
-ki aynıdır-
benim yıldızlarım yoktur
arkasını dönen


ter

birimdir
korkmayınız

hangi dağda boğulmuştur
ünlü bir bakıştan

geriye kalan
ter damlacıkları?

ağlanılan her satır
acaba aynı mıdır
sizler
bilseniz ya
dünya kaç kere daha dönecek?
elimizin altında
kalan bir sıcaklık
nerede bitecek?

16 Mart 2014 Pazar

05:29 - No comments

şiir


korkma

sus
sus ve dinle
sonsuz gürültüsünü bütün dalgaların
uçuşup giden buharlarını denizlerin
bulutları dinle
bir zamanların dev okyanusları olan
siyah ve beyaz bulutları

düşünme
sakın düşünme
zira son birkaç kelime kaldı aklında
son şarkıların
dünyaya yazılmış ve aşka adanmış şarkılar
halatların kopuyor
dur ve dinlen
bekle

ışığını yak
hava ne kadar aydınlık olursa olsun sönmesin fenerlerin
güneş kıskanana kadar parla
korkma
korkma ve sadece dinle
kokusunu alana kadar dinle
saçlarının arasından kopan bir kasırga kadar sert
ve gözlerinin çığlıkları kadar çaresiz
bir gemi
seninle

saat

benimle kaldığın her dakika sana
sana adanmış saatlerimdir
onların yarım kalan rüyaları var
uyanamayacakları kadar renkli
dokunamayacakları kadar zehirli
sarılamayacakları kadar soğuk
uyuyamayacakları kadar karanlık
onların büyük sıkıntıları var

13 Mart 2014 Perşembe

01:30 - No comments

berkin elvan için bir şiir kurma çalışması

sen
sen çocuk
sen öldün
öldün ve gelmeyeceksin geri
öfkeleri çürümeyecek
toprak seni çok sevecek
tıpkı bizim gibi

sen
sen çocuk
umudumuzdun
umudumuz öldü ve belki bir gün gelir geri
öfkemiz çürümeyecek
biz seni hep seveceğiz
tıpkı annen gibi

sen
sen zalim
sen artık yoksun
seni tükürüp atacak bu toprak
bu öfke
senin sonun ancak kendinden olacak
toprak seni hiç sevmeyecek
tıpkı bizler gibi

güneş, çocuklar
elbet bir gün bize de doğacak
ve bir aziz çıkıp öyle ölecek ki
hiçbirinize ölüm kalmayacak

7 Mart 2014 Cuma

13:27 - No comments

şiir

bugün

beraber kardelenler üflediğim kadın
merhaba
bugün buraya seni duymaya geldim
görmeye değil
seni biraz olsun okumaya geldim
koklamaya değil
çok uzun yollar geçmedi üzerimden, ilk sana geldim
tenine değil
gözlerine hiç değil
ben bugün sana bir şeyler söyleyeceğim
ben bugün sana biraz ağlayacağım
ama konuşmayacağız
çünkü ben bugün sana
ve bütün gökyüzüme
ve kalan her güneşime
yazmaya geldim

mavi

evet varsın
evet bazen derinlerindeyim bulutlarımızın
bizim
biraz hayalden de olsa
birazcık
devrimlerimiz var
kadınlarımız ve çocuklarımız en çok
birkaç kitabımız
binlerce hayalimiz
gel, gel ve gel
seninle her şey mavi

girdap

balıklardan korkma
balıklar seni sadece sever
sen hiç mutsuz balık gördün mü?
sen hiç ağlayan bir vatoz gördün mü
vicdan azabından ölen bir palyaço balığı
aşk acısı çeken bir ıstakoz
girdaplarında kaybolduğu okyanusu
özleyen bir kaplumbağadan başka
sen hiç
duygulu bir deniz gördün mü?

burası

burdayım.
az kaldı.
fırtınaların ağaçları sökemediği ormanlar.
düşündüm.
yolda.
yüz yıldır kadındı rüyalardaki
yüz yıllık karımdı artık.
burdayım.

kar nasıl yağar?

bak şimdi
sana nasıl kar yağar anlatacağım
o kadar anlatacağım ki
kar utanıp yağacak
bak şimdi
önce bir deniz düşün
poseydonun içinde yaşadığı büyük okyanusu düşün
şimdi adına pasifik diyorlar
poseydon güneşleniyor
sonra gökte
sonra gökte amfitre’yi görüyor
güneşini görüyor
güneşimi gördüm
eriyor
poseydon bile eriyor
sonra üşüyor poseydon
amfitre o kadar uzak kalıyor ki
poseydon evinden o kadar uzakta ki
geri bile dönemiyor.
çok kızıyor poseydon
o kadar kızıyor ki donuyor soğuktan
kırılıyor sonra parçalanıyor
dökülüyor
işte sevgili, işte rüya
kar işte tam böyle yağıyor.

21 Şubat 2014 Cuma

11:19 - No comments

ali ismail korkmaz için bir şiir kurma çalışması

son bir kez ayakta kaldı.
saatleri göğsünde büyüttü.
sevgisinde tekmeler uçuştu
gırtlağında takılı kalan kelimelere tutundu
düşlerine daldı
özgür bir dünyayı hayal etti önce
yıkılmadı
bitmedi
o son tekmeyi yiyene kadar
susmayacaktı

bir ara sokak bulalım kendimize sevgili
daracık olanlardan
ellerimizde çiçekler olsun
boğazımızda şarkılar
ve her şeyi unutsak bile
düşlerimizde
özgür dünyalar.


30 Ocak 2014 Perşembe

11:44 - No comments

yazı

Tanıdıkların vardır. Zamanın geçtiğini anlayamayacağın kadar bildiğin şarkılar vardır. Çok güzel şarkılar ve şiirler vardır. Hayatına dair her şeyin güzel olduğu birkaç saniye vardır. Nabızlar. Oyun. Büyümüşsündür. Ya da etrafındakiler ufalmıştır. Zamansızsındır. Bildiğini bildiğin her şeyden haberdarsındır. Ta ki bir ses daha kaldığını hatırlayana kadar. Uçarsın. Kaybolmak için. Ama bir türlü yok edemezsin kendini. Varlığınla yetinirsin. Sonra. Sonra susarsın ve beklersin. Çok. Gelmez.

 sevgiler. yakında hikayeye hoş ve uzun bir devam yayınlamayı planlıyorum. iyi uykular. neyse-kırık adlı şarkıyı dinleyiniz.

27 Ocak 2014 Pazartesi

01:04 - No comments

blog tasarımı

blog tasarımı konusunda Türkiye'nin önemli ustalarından Eren Altay'a bizim için hazırladığı yeni tasarım için teşekkürler.

bkz:
http://www.erenaltaytasarim.tk/

19 Ocak 2014 Pazar

11:08 - No comments

mini e-kitap

saygıdeğer incisözlük üyesi survivor ertan, nam-ı değer Gino abimin yardımlarıyla mobidik.com'dan ilk mini e-kitabım "Köprü" çıktı. okuyunuz;
http://www.mobidik.com/e-kitap/427/kopru

18 Ocak 2014 Cumartesi

10:57 - No comments

şiir

kara

oyundandı
zordandı
birdendi
ya da hiçtendi
olduğunda geçti
zaman ve yıldızlar
toplanmış uzakları beklemekteler
dev bir hayat bu
uzaktaydı
çoktu
belki de azdı
ve bilinmeyen ne varsa
hepsi içimdeydi
güneş doğmazken
bir dumanda kaybolduk
yorgundu
ve hayatken hayaller
bir ölüm yağdı üstümüze
uzaktı
ondandı
bilirdim


son

olasılıklar durmuş bekliyorlar
ve sayıyorlar birerden
binler çıkıyor bütün hayallerim
bütün dünyalarım önlerinde
düğümlerim
zamanı ben kurdum
ve ölmesini bekledim
bir gün oldu ikişerden
yokluğa doğmuş bir melek öldü
mekana doymuş bir araba gibi
uzaktaydı gezegenler
binlercesi vardı
oturmuşlardı ve gülmüşlerdi
sonuna yetiştik
sonuydu


bir

yazılar erirken
hayattan beklentileri vardı
kelimeleri tükenmişti
gözleri konuşurdu
kahve
uçtuğu yerleri sevmezdi
görmediğini arardı
bulana kadar her şeyi severdi
giderdi
o kadar güzel giderdi ki
yollar bile ona aşık olurdu
doğmuştu ve ölmeyecekti
çünkü ölümü hep sevecekti
ve zamanı bir gün
elbet
durduracaktı

14 Ocak 2014 Salı

11:12 - No comments

hikaye

merhaba. uzun süre sonra hikayeye devam ediyorum. uzun süre niye yoktun derseniz size ne derim. bu da bölüm sonu tarzı bir şey;

 Bütün hayatım bir yerlere koşturmakla geçti. Hep yetişmeye uğraştım. Dünyaya, zamana. En çok da nefes denen akreple nabız denen yelkovana. Ancak ne kadar koşturursam koşturayım, hep geç kaldım. İşime geç kaldım. Randevulara geç kaldım. Yaşamaya bile geç kaldım. Ölemiyorum, çünkü ölüme geç kaldım.
 Uzaklardayım. Evime, dünyama, gezegenime, güneşime. Hayattan uzaktayım! Ölüm denen bir cehennemin peşinden koşturuyorum. Ayaklarım ne kadar gitse de geriye, beynimin koşuşturmasını durduramıyorum.
 Arıyorum. Yıllar önce yola neyi aramak için çıktığımı arıyorum. Yıkılıyor. Rüyalarım bile yıkılıyor. Vuruyorum. Acılarımı dâhi özledim. Bir gecede öğrendim özlemeyi. Ve bir güneşle unuttum. Çok düşündüm o gece. Dünyayı kurtaracak kadar düşündüm. Ama ne ölümü durdurabildim, ne de zamanı.
 Sesi hâlâ kulaklarmda çınlıyor; Dünya'nın en gür sesi. Tanrı'nın sesi. O, benim tanrımdı. Hayatımla ilgili bütün kararları o vermişti. O, yaşamama karar vermişti; peygamberi olmam şartıyla. Nefes almayı tercih ettim. Sonra da ihaneti. En kötüsünü. Tanrı'ya ihaneti. Ve o da bir lanet vurdu başıma. Adı kasvet. En korkuncu. En acısı. Kronik bir kanser gibi. Kronik bir doğum sancısı gibi!
 Vücüduma yapışmış mürekkep parçalarından başka bir geçmişim yok. Umut dolu günlerimde geleceğe yer açmak için sildim yaşanmışlıkları. Sonra, gelecek denen o boşluğa düşmekten beni o kurtardı. Ancak bilemezdim, gökyüzünün dipten daha karanlık olduğunu!