30 Ocak 2014 Perşembe

11:44 - No comments

yazı

Tanıdıkların vardır. Zamanın geçtiğini anlayamayacağın kadar bildiğin şarkılar vardır. Çok güzel şarkılar ve şiirler vardır. Hayatına dair her şeyin güzel olduğu birkaç saniye vardır. Nabızlar. Oyun. Büyümüşsündür. Ya da etrafındakiler ufalmıştır. Zamansızsındır. Bildiğini bildiğin her şeyden haberdarsındır. Ta ki bir ses daha kaldığını hatırlayana kadar. Uçarsın. Kaybolmak için. Ama bir türlü yok edemezsin kendini. Varlığınla yetinirsin. Sonra. Sonra susarsın ve beklersin. Çok. Gelmez.

 sevgiler. yakında hikayeye hoş ve uzun bir devam yayınlamayı planlıyorum. iyi uykular. neyse-kırık adlı şarkıyı dinleyiniz.

27 Ocak 2014 Pazartesi

01:04 - No comments

blog tasarımı

blog tasarımı konusunda Türkiye'nin önemli ustalarından Eren Altay'a bizim için hazırladığı yeni tasarım için teşekkürler.

bkz:
http://www.erenaltaytasarim.tk/

19 Ocak 2014 Pazar

11:08 - No comments

mini e-kitap

saygıdeğer incisözlük üyesi survivor ertan, nam-ı değer Gino abimin yardımlarıyla mobidik.com'dan ilk mini e-kitabım "Köprü" çıktı. okuyunuz;
http://www.mobidik.com/e-kitap/427/kopru

18 Ocak 2014 Cumartesi

10:57 - No comments

şiir

kara

oyundandı
zordandı
birdendi
ya da hiçtendi
olduğunda geçti
zaman ve yıldızlar
toplanmış uzakları beklemekteler
dev bir hayat bu
uzaktaydı
çoktu
belki de azdı
ve bilinmeyen ne varsa
hepsi içimdeydi
güneş doğmazken
bir dumanda kaybolduk
yorgundu
ve hayatken hayaller
bir ölüm yağdı üstümüze
uzaktı
ondandı
bilirdim


son

olasılıklar durmuş bekliyorlar
ve sayıyorlar birerden
binler çıkıyor bütün hayallerim
bütün dünyalarım önlerinde
düğümlerim
zamanı ben kurdum
ve ölmesini bekledim
bir gün oldu ikişerden
yokluğa doğmuş bir melek öldü
mekana doymuş bir araba gibi
uzaktaydı gezegenler
binlercesi vardı
oturmuşlardı ve gülmüşlerdi
sonuna yetiştik
sonuydu


bir

yazılar erirken
hayattan beklentileri vardı
kelimeleri tükenmişti
gözleri konuşurdu
kahve
uçtuğu yerleri sevmezdi
görmediğini arardı
bulana kadar her şeyi severdi
giderdi
o kadar güzel giderdi ki
yollar bile ona aşık olurdu
doğmuştu ve ölmeyecekti
çünkü ölümü hep sevecekti
ve zamanı bir gün
elbet
durduracaktı

14 Ocak 2014 Salı

11:12 - No comments

hikaye

merhaba. uzun süre sonra hikayeye devam ediyorum. uzun süre niye yoktun derseniz size ne derim. bu da bölüm sonu tarzı bir şey;

 Bütün hayatım bir yerlere koşturmakla geçti. Hep yetişmeye uğraştım. Dünyaya, zamana. En çok da nefes denen akreple nabız denen yelkovana. Ancak ne kadar koşturursam koşturayım, hep geç kaldım. İşime geç kaldım. Randevulara geç kaldım. Yaşamaya bile geç kaldım. Ölemiyorum, çünkü ölüme geç kaldım.
 Uzaklardayım. Evime, dünyama, gezegenime, güneşime. Hayattan uzaktayım! Ölüm denen bir cehennemin peşinden koşturuyorum. Ayaklarım ne kadar gitse de geriye, beynimin koşuşturmasını durduramıyorum.
 Arıyorum. Yıllar önce yola neyi aramak için çıktığımı arıyorum. Yıkılıyor. Rüyalarım bile yıkılıyor. Vuruyorum. Acılarımı dâhi özledim. Bir gecede öğrendim özlemeyi. Ve bir güneşle unuttum. Çok düşündüm o gece. Dünyayı kurtaracak kadar düşündüm. Ama ne ölümü durdurabildim, ne de zamanı.
 Sesi hâlâ kulaklarmda çınlıyor; Dünya'nın en gür sesi. Tanrı'nın sesi. O, benim tanrımdı. Hayatımla ilgili bütün kararları o vermişti. O, yaşamama karar vermişti; peygamberi olmam şartıyla. Nefes almayı tercih ettim. Sonra da ihaneti. En kötüsünü. Tanrı'ya ihaneti. Ve o da bir lanet vurdu başıma. Adı kasvet. En korkuncu. En acısı. Kronik bir kanser gibi. Kronik bir doğum sancısı gibi!
 Vücüduma yapışmış mürekkep parçalarından başka bir geçmişim yok. Umut dolu günlerimde geleceğe yer açmak için sildim yaşanmışlıkları. Sonra, gelecek denen o boşluğa düşmekten beni o kurtardı. Ancak bilemezdim, gökyüzünün dipten daha karanlık olduğunu!